12 Mayıs 2011 Perşembe

olacağından değil de

diyelim ki.
mutlaka yaramazlık yok diye başlıyorum.
olsun isterdim,
olmasını istemenin temennisi
elimize tutuşturulmuş hiç değilse.
hep değilse hiçtir.
nitekim nitelikli bir yanışa kimse hayır demez.
bu tek göz yerde,
tesadüfe yer verecek kadar genişlik bulamıyorum.
tutuşmanın darası başımıza korunak. 

beni nasıl böyle kolay.

imgenin elle tutulur bir yanı olmadığından
dahası derli toplu gönderilemiyor hiçbir yere.
kağıda her şey dökülebilir,
bunu biliyorsun, bilmen gerekir,
bilmek yine kir,
çünkü bilmek belki bilinmedik bir şey olsaydı
işte o zaman bilinmezlik hiçbir sıkıntı doğurmayacaktı,
buna bir kısırlık atfedilmeyecekti,
bilmeyenler bilmeyişlerinden dolayı affedilmeyecekti,
af kendini bilmekle gerçekleştiremeyecekti,
gerçek kendini doğru bilmenin
ve hatta yalan olmamanın şekilciliğiyle tarif edemeyecekti,
bu şekil bizi konulduğumuz kabın
kalıplarından bağımsız bir varoluşla şekillendirecekti,
varoluş imkanı mekandan bağımsız
bir güzergah seyredebilecekti,
imkan bunu mümkün kılabilecekti,
aklımız başımızda kalabilecekti,
kalış gitmenin ötesinde bir reddediş sergileyebilecekti,
serginin ifade biçimi söylemezlikten daha etkili olabilecekti,
oluş temellendirilmesi gerekli
bir meseleymiş gibi düşünülmeyecekti,
bu düşünüş bizi iftirakı ve harabeyi,
derebeylerini, feodal bir düzeni, kıstırılmış bir yaşayışı,
fildişi kuleleri ve arşı anlamlandırma çabasına itmeyecekti,
itildiğimiz yerde denge ve dengeleniş ezberine tutunmayacaktık,
tutunmak bir sarkıntılık arz etmeyecekti,
merhamet dilenmeyecektik,
bırakılmalık hiçbir tarafımız kalmayacaktı,
kalışta sahiplenmenin bahsi geçmeyecekti,
geçiş bir art hevesi taşımayacaktı,
sonunu üşenmeyecektik,
bu üşenmeyişlik bizi sürekliliğin kaygısına bulamayacaktı,
bulanmaktan ve bulamamaktan çekinmeyecektik,
bu güceniklik adlandırılmayacaktı,
gönül alınmayacaktı, gönül verilmeyecekti,
ikame edilebilir hiçbir değer değersizliğinden ödün vermeyecekti,
ödül olmayacaktı,
kendini kendi olmakla gerçekleştiren hiçbir şey
övgüye layık görülmeyecekti,
bu görüşsüzlük bir zarar türetmeyecekti,
telafi kendini konumlandıracak bir mecraya meyletmeyecekti,
meyillerimizin arka planınca bir gerekçe türemeyecekti,
türeyişsizlik eksiklik bilinmeyecekti,
tamamlamak derdine düşmeyecektik,
düştüğümüz zaman kanın durdurulması gereken
bir şey olduğuna inanmayacaktık,
itimadımız bizi güvensizlikle eşlemeyecekti,
sorgunun akılcılığına kapılmayacaktık,
rengine aldanmayacaktık,
renklerin farkındalığına varmak bizi ötekinden ayrı koymayacaktı,
ayrı bir hevesle istemek sınır ihlaline sebep olmayacaktı,
sebepten öte illetten mücerret bir paylaşımı
dayanaksız kabul edebilecektik,
ikrar bizi dayanaktan kendimize verdiğimiz
bu rahatsızlıktan alıkoyacaktı,
alıkonma bir tutsaklık belirtmeyecekti,
belirlilik bir fırsat avcılığına dönüşmeyecekti,
içmeyecektik kimsenin kanını,
deniz suyu içtikçe susamak ve kanmamak olmayacaktı,
susuzluk bir arayışa gebe bırakmayacaktı,
bu bizi isteklerimizden arındıracaktı,
bu arınış her şeyi hafifletecekti,
yaşayış ağırlık barındırmayacaktı,
endişeye kapılmayacaktık,
kurtulmaya çalışmayacaktık,
vakit öldürmeyecektik, çaba sarf etmeyecektik
zayıf düşmeyecektik,
adem’in kemikleri sayılmayacaktı,
güçlü olmak hasıl olmayacaktı,
asalet bilinmeyecekti,
gibi durulmayacaktı,
defterimiz dürülmeyecekti,
bunun için fırsat kollanmayacaktı,
kollarını açmak açıktan sayılmayacaktı,
elde edilmişlik hissi uyandırmayacaktı,
çantada keklik vurulmayacaktı,
ulaşmış olma gözümüzü bürümeyecekti,
ezip geçmeyecektik,
azımsamayacaktık,
çok görmeyecektik,
bir görebilseydik ne vardı,
ne vardı bu tutuşmuşluk küllüğe dönemeseydi,
düşmeseydi, savrulmasaydı.

beni nasıl böyle kolay.

çünkü dilinmeyi istedim.
bu her şeyi kolaylaştıracaktı.
yedikleriniz lokmaya gelecekti,
kursağın lafı bile edilmeyecekti,
çırpına çırpına sulardan geçilmeyecekti.
fazla bilgi beni bunaltıyor.
hem insanlığımızın sadece
yüzde bilmem kaçını kullanıyormuşuz.
bir düşünsene eş zamanlı,
tam randımanlı bir insanlık işleyişini.
oysa biz içimize dönünce
kapıyı kapatmayı ve sürgüsünü
çekmeyi ihmal etmedik.
çünkü insanlıkla alakalı
en ufak bir düzenleme hafif kusurdan
dahi sorumluluğu kapsamaz.
kalp kapakçıkları açılınca,
sel basar korkusu,
hepsi bu.
her şey tamam,
bir şey eksik.
birin tekliği değil de
bütünlüğü akla getirdiği bir dünyayı hayal etmek isterdim.
hayal etmekten haya ediyorum.

beni nasıl böyle kolay.

hiç duru hissetmiyorum.
ellerimi ayırıyorum ellerimden;
elimde kalmasından korkuyorum,
o kıymık yine aklıma geliyor,
sağır kanamalı bir düşkün için
bir anma merasimi en azından
en azından kırıklardan bir kır,
bir bahçe kokusu
bir umursayış belirtisi
bir olura ölürüm
biraz da benim için üzülün.

beni nasıl böyle kolay kırıyorsunuz ve
nasıl kolay diyorsunuz
bunda ölünecek ne var.

“darıdan ufağım da

dünya sığar içime